İzzettin KERKÜK
İstanbul’a Varış
20-10-2011 12:45
1948-49 ders yılının sonunda liseden mezun olup dönem
arkadaşlarımdan Necdet Sevimli ve Nazım Ömer (Özgün) ile birlikte 13 Eylül günü
Musul’a, oradan da Toros Ekspresiyle Türkiye’ye hareket ettik. Yorucu ve
maceralı bir yolculuktan sonra 18 Eylül’de İstanbul’a vardık. Türkiye’de yağan
şiddetli sonbahar yağmurları neticesinde demiryolu hatları birçok yerde hasara
uğramıştı. Yol boyunca pek çok kazaya rastlamıştık.
Aynı dönem arkadaşlarımızdan Nafi Bezirgân,
işlemlerini tamamlayamadığı için bir hafta sonra İstanbul’da bize iltihak etti.
İstanbul’da Sirkeci’de Tramvay Caddesi üzerinde Nazım Ömer’in amcası Ali Galip
Bey’in tavsiyesine uyarak “Yeni Trakya” isimli küçük bir otele yerleştik.
Otelin fiyatı kesemize uygundu. Asıl mesleği mühendislik olan Nazım’ın amcası
Tekirdağ’da ikamet ediyordu. İstanbul’a geldiğinde bu otelde kalırmış. Galip
Bey’in soyadı “Özgün” idi. Nazım ile birlikte kardeşleri de aynı soyadı aldılar.
Müteakip günlerde Cevat Kadıoğlu arkadaşımız da bize katıldı. İstanbul’a
geldiğimizin ilk haftasında İngiliz lirası % 40 oranında değer yitirince,
parasal yönden büyük kayba uğramıştık. Zira Türkiye’ye gelirken paralarımızın
büyük bölümünün İngiliz lirası olarak Kredi mektubu şeklinde transfer yaptırmış
ve henüz TL’ye çevirememiştik. Bazen arkadaşlar bu yüzden tahsillerini yarıda
bırakıp geri dönmek mecburiyetinde kalmışlardı.
İlk işimiz üniversiteye kayıtlarımızı yaptırıp öğrenci
yurduna yerleşmek oldu. Böylece otelden kurtulmuş olduk. Topluca Beyazıt’taki
yurda kaydolduk. Üniversite içinde olan ve aynı yurtta kalan Halil Taha, Ahmet
Enver, Vahdettin Ketene, Fatih Abdulgani (Ertürk), Yunus Osman, Sadullah Ahmet
ve Ahmet Kurut ağabeyler, bize manevî destek oldular. Bizden önce tahsil için
Türkiye’ye gelenler, umumiyetle Tıp, Ziraat, Eczacılık, Orman fakülteleri ile
Robert Kolej ve İstanbul Teknik Üniversitesini tercih ederlerdi. Hukuk,
İktisat, Siyasal Bilgiler ve Edebiyat fakültelerine giren öğrenci hemen hemen
yok gibiydi. İlk olarak ben ve Nafi‘ Bezirgân bu geleneği bozarak İktisat
Fakültesine yazıldık. Giriş sınavı olmadığı için doğrudan kaydımızı yaptırdık.
O tarihlerde Türkiye’de ikisi İstanbul’da, biri de Ankara’da olmak üzere topu
topu 3 üniversite vardı. Günümüzde ise Türkiye’deki üniversite sayısı, yarısına
yakını özel olmak üzere180’e yaklaşmaktadır. İstanbul’un nüfusu ise 750 bin
civarında idi.
Kerkük’ten tedavi veya seyahat için İstanbul’a gelen
hemşerilerimizin çoğu Sirkeci’deki Şahin Paşa Otelinde kalırlardı. Bu otel yaz
aylarında Kerküklülerin adeta bir toplantı ve uğrak yeri olurdu. Kimi ararsanız
orada bulurdunuz. Memlekette göremediklerinize Şahin Paşa Otelinde rastlamanız
mümkündü. İstanbul’da yerleşmiş Kerküklü aileler de haftanın muayyen günlerinde
birbiri ile görüşmek üzere bu otele gelirlerdi. Kerküklü birçok emekli subay ve
memurla burada tanışmıştık. Bunların arasında Tikritlizade Baha Bey, uzun
yıllar İstanbul’da emniyet müdürlüğü yapan Hidayet Koçak Bey, Cevat Necipoğlu,
Enver Yakupoğlu (o tarihlerde soyadı Kerküker idi, yüzbaşı rütbesinde Askerî
Hakimdi) ve diğerleri vardı. Bayramlarda topluca hatıra fotoğrafı çektirirlerdi.
Üniversite dersleri henüz başlamadığı için şehri tanımak
üzere yeterli vaktimiz olmuştur. Öncelikle ziyaretine gittiğimiz şahısların
başında, daha Kerkük’te iken kendisi ile mektuplaştığımız “Yeşil Ada” dergisini
çıkaran Kıbrıslı Hasan Nevzat Karagil vardı. Kendisi o tarihlerde Hukuk
Fakültesinde öğrenci idi. Ayasofya ile Gülhane parkı arasındaki Millî Emlâke
ait, çok mütevazı küçücük bir yerde kalırdı. Burası onun hem evi hem de
derginin idarehanesi idi. Gayet müsait olmayan şartlara rağmen Türkiye’de
Kıbrıs Türklerini tanıtmak üzere “Yeşil Ada” dergisini Türkçe ve İngilizce
olarak çıkarıp yıllarca yaşatmıştı. Bu dergide Irak Türkleri konusuna da büyük
yer ayırmıştı. Çok idealist ve faal bir gençti.
Bir gün kendisini Haydarpaşa Tren Garında, elindeki
çantaya doldurduğu dergiyi bizzat satarken gördüm. Tren yolcularına aynı
zamanda Kıbrıs’ı tanıtan konuşmalar da yapardı. O tarihlerde Türk kamuoyu
Kıbrıs’ta Türklerin varlığından, hatta adanın nerede olduğundan bî-haberdi.
Dergide yalnız Kıbrıs’ı değil, Batı Trakya’yı, Balkanları da tanıtırdı. Oralara
gidip gezer dolaşırdı. Kerkük’e de birkaç defa gelmişti. Dış Türkler davasını
benimsemiş bir kişi idi. Bir gün bizleri toplayarak beraberce bir hatıra
fotoğrafı çektirmiş ve bunu dergide yayımlamıştı. Aradan 50 yıl geçtikten sonra
tekrar bizlerle yine dernekte beraberce bir fotoğraf çektirmişti.
Kerkük gecelerinde konuşmalar yapar, bizlere moral
verirdi. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin kurucu üyeleri arasında
olup, dernek tüzüğünü bizzat hazırlamıştı. 8 Eylül 1999 tarihinde vefat eden
Karagil’in Irak Türkleri davasına yaptığı hizmetleri unutmuş değiliz. Kendisini
saygı ile anarken, cenabı Haktan rahmetler dileriz.
Kaldığımız öğrenci yurdu Süleymaniye Camisine yakındı.
Birkaç yıl sonra çıkan bir yangın neticesinde kül olup gitmişti. Yurtta o
sıralarda İstanbul Hukuk Fakültesinde okuyan ve Millî Türk Talebe Birliği faal
üyelerinden olan Orhan Birgit beyle tanışmıştık. Bizim Irak Türklerinden
olduğumuzu öğrenince yakın ilgi gösterdi ve kendisine temin ettiğimiz fotoğraf
ve bilgilerden yararlanarak MTTB’nin yayın organı olan “Millî Birlik” adlı
gazetede “Irak Türkleri ile ilgilenmemizin zamanı gelmiş ve geçmiştir” başlıklı
bir yazıyı kaleme almıştı.
Beraberce kaldığımız yurtta Kıbrıslı bir öğrenci
anlatmıştı; “Türk arkadaşlarımıza Kıbrıs’ı ve Kıbrıslı Türklerin durumunu
saatlerce anlattıktan sonra bize sordukları sual şu olmuştu: acaba siz orada
top oynarken topunuz denize düşmez mi?” E… pes vallahi, bize de aynı şey olmaz
mı idi. Saatlerce değil, günlerce kendimizi anlattıktan sonra bize de “siz
İranlı mısınız?” demezler mi idi.
Aynı ideale sahip arkadaşlarla bir grup kurmuş ve
İstanbul’daki hemen hemen bütün toplantıları takip ederek bunların çoğuna
katılmaya başlamıştık. Zira o tarihlerde Türk kamuoyu Irak Türklerinin
varlığından hiç mi hiç haberi yoktu. Halbuki 1920’lı yılların başında Musul
Meselesi Lozan’da görüşülürken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ateşîn nutuklar
söylenmiş ve bazı milletvekilleri heyecandan hüngür hüngür ağlamışlardı.
Sokaklarda “Musul Bizimdir” sloganının atıldığı mitingler
yapılmış ve Musul için marşlar söylenmişti. Berlin’de bile Musul için büyük bir
miting düzenlenmiştir. Fakat sonraları ne oldu ise oldu Irak Türkleri davası
unutuldu. Bu müddet zarfında yalnız bir zat vardı ki durmadan, yılmadan Irak
Türklerinin davasını gazetelerde heyecanla savunmuş ve hayatının sonuna kadar
adeta “Tek Kişilik Bir Ordu” gibi mücadeleyi sürdürmüştür. Bu cesur kişi Haşim
Nahit Erbil’den başkası değildi. Kendisi gerçek manada bir kahramandı. Fakat ne
yazık ki kimse ona sahip çıkmamış ve her türlü üstün bilgi ve yeteneğine rağmen
Ankara’da öldüğünde Cebeci Mezarlığındaki “Kimsesizler” bölümüne gömülmüştür.
1949 yılı son aylarında Millî Türk Talebe Birliği Kıbrıs
için büyük bir miting hazırlamıştı. Birlik yöneticilerinden Orhan Birgit ve
Hataylı Şemsi Kuseyri ile çok yakın ilişkiler içinde olduğumuzdan Kerküklü öğrenciler
olarak biz de bu mitinge katılma arzusunu gösterince hemen kabul gördük. Miting
Beyazıt Meydanından başlayıp Dolmabahçe’den geçerek Taksim’de son buldu. Biz de
Kıbrıslı Tür kardeşlerimizi candan desteklediğimizi ve Kızıl Papazların
oyunlarını kınadığımızı belirten büyük bir pankartla katılmıştık. Pankartı
Beyazıt’tan Taksim’e kadar Nazım Ömer’le ben taşıdık. Buna dair bir fotoğraf
zamanın “Gece Postası” gazetesinde yayımlanmıştı. Kupürünü senelerce muhafaza
etmiştim. Fakat son zamanlarda bir türlü bulamadım. Miting Taksim Meydanı’na
gelince Irak Türkleri adına arkadaşımız rahmetli Ömer Öztürkmen heyecanlı bir
konuşma yapmıştı.
Bu olay bizim organize bir grup olarak Irak Türkleri adına
yaptığımız ilk eylemdi. Eylemlerimiz uygun zaman oluşunca ardı ardına devam
etti. Millî Gençlik Teşkilatı ile temas kurunca, İstiklal Savaşı kahramanı
merhum Mareşal Fevzi Çakmak’ı Nişantaşı’ndaki evinde ziyarete gittik.
Yaptığımız her faaliyet Kerkük’te izlenir ve yolumuza devam etmek için bize
cesaret veren mesajlar alırdık. Bir defasında Fenerbahçe kalecisi ve millî
takım kaptanı rahmetli Cihat Arman’ı ziyaret ederek kendisine, Kerkük
Lisesi’nde spor ve beden eğitim öğretmenimiz olan Ahmet Celâl üstadın Irak’taki
atletizm müsabakalarında rekorlar kırdığını ve Veliahd Prens Abdılilah’tan kupa
aldığını gösteren fotoğrafları, Enver Yakupoğlu ağabeyimizin “Fenerbahçe
Kerkük’te” başlıklı bir yazısı ile “Öz Fenerbahçe” dergisinde yayımlanmak üzere
vermiştik. Söz konusu yazı ve fotoğraflar dergide aynen yayımlandı ve bunlardan
250 adet Kerkük’te Sevimli Kitapevi’ne yollandı. Birçok Kerküklünün
Fenerbahçeli olmasında bu yayının büyük etkisi olmuştu.
Kaynak: Kardaşlık dergisi sayı 51
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar
Faaliyetler

İstanbul'daki Türkmen Kadınları Anneler Gününü Kutladı
Mayıs ayının ikinci haftasında kutlanan anneler günü münasebetiyle Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel merkezinde bir araya gelen Türkmen kadınları birbirleriyle görüşme ve sohbet etme fırsatı buldu.

Türkmen Derneklerinin Türkmen Davasındaki Rolü ve Güncel Sorunları
ORSAM’ın Türkmen Aydınları Toplantıları dizisinin beşincisi 14 Kasım 2009’da gerçekleştirildi. “Türkiye’deki Türkmen Derneklerinin Türkmen Davasındaki Rolü ve Güncel Sorunları” konulu toplantıya Türkiye’nin farklı illerinden çok sayıda Türkmen aydını ile

Kahvaltı Toplantıları sürüyor
Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi'nde yapılan ve geleneksel hale gelen

Irak Türkmen Liderleri Ortak Çalışma Kararı aldı
Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı ve tanınmış Türkmen şahsiyeti Prof. Dr. İhsan Doğramacı'nın davetine icabet eden Irak Türkmenlerinin Irak Parlamentosundaki Milletvekilleri, Siyasî Parti Başkanları ve Türkmen fikir ve kanaat önderleri genişle
Yorum Yap